Yağmur Yağıyor

Hıdır Amangeldi
Çeviren: Hüdayi Can

Birden senin bakışında bu soruyu gördüm, delikanlı. Kendimi kaybettim. Elim ayağım dolaştı, ama elli yedi yaş bunu on altı yaşında ilk gençlik yıllarını yaşayan delikanlının duru gözlerinden gizledi. Çocukluktan yeni çıkan göz sorduğu soruya cevap alamazsa, durmadan sormaya devam eder. Her seferinde de sanki daha önce hiç sormamış gibi, öyle meraklı.
Dışarda yağmur yağıyor.
- Niçin bunca yıl yaşadın?
- Azrail gelmedi, ben de yaşayıp gidiyorum.
Ama hayır, Azrail bana "Geleceğim, bekle, unutma" dese de, "Filan yere, filan vakit gelirim" demedi. Demiş olsaydı, sonra da gelmemiş olsaydı, o zaman, doğru, "Azrail gelmediği için yaşayıp gidiyorum" desem, az buçuk da olsa, akla sığardı.
Sen ise, yine bana bakıyorsun, genç adam. Niçin? Ne diye bu sual senin temiz beynini, duru gözlerini derde salıyor. Yoksa sen daha şimdiden: "Ben de bu adamın yaşına varırım, o zaman başka bir delikanlı böyle bir soruyla bana bakarsa ne cevap veririm?“ diye mi dert ediyorsun?
Sen haklısın. Hangi açıdan baksam da sen haklısın. Hatta yanılsan da yine genç olduğun, yanılmaya hakkın olduğu için sen haklısın.
Yağmur dinecek gibi değil. Yine üstümde senin duru bakışını görüyorum. Hiç böyle de sual mi olur?!
- Herkes yaşayıp gidiyor, nefes alıp veriyorum, onun için de yaşayıp gidiyorum işte.
Bu cevabım ciddi ise, hiç değilse yaşadığımı biliyor muyum? Biliyor muyum, evlat, bir zamanlar ben de henüz gözlerimin beyazı kirlenmemişken, yaşlı adamlara, özellikle de ak sakalları göğüslerini kaplayan ihtiyarlara bu nazarla bakardım. Özellikle de o sakalları şaşırarak incelerdim. Onun manasını anlamaya çalışırdım. Bir zaman biri bilim adamı gibi görünmek istediği için gözlük takarmış.
Ama hayır, sakal o gözlük değil. Onda başka bir mana var. Ne ki onun manasını o sakallı ihtiyarlar da izah edemiyorlardı, belki de izah etmek istemiyorlardı.
Gözlerini kaçırıyorlardı. Başımı okşuyorlardı. Ben ise, onlardan gözümü ayıramazdım. Yaşlılıkta bir mana vardı. Onu hissediyordum, fakat cevabını bulamıyordum. Bu gün kendim o esrarlı yaşa ulaştım. Sakal bırakmaya da heves ediyorum, ama onun manasını izah edemeyecek olduktan sonra, "Keçide de sakal var ama" demelerinden korkuyorum. Sen de yaşlanırsın, sen de korkarsın...
Yağmur yağıyor...
Ben ilk kez ne zaman yağmuru hissettim acaba? O bana ne dedi acaba? Ben ona ne cevap verdim acaba? Hatırlamıyorum. Unutmuşum. Ama öyle hoş bir buluşma olmuştu, biliyorum. Tek gerçek dostumu da ilk kez nasıl bir durumda, nasıl gördüğümü, onunla ne üzerine konuştuğumu hatırlayamıyorum. Yoksa belli bir şey, birbirine ısındıran böyle an mutlaka olmalı, yoksa o tek, gerçek olmazdı...
Yağmur yağıyor. Damlalarının sesi öyle hoş, o tek olanın sözü gibi...
Ben senin soruna cevap vermeye çalışırım delikanlı. Sorudan kaçmak, lafı dolaştırmak da değil maksadım. Sen böyle düşünüyor da değildin ama, yaşıyor muyum, demek, ne için yaşadığımı bilmem gerek sonuçta. Bunu sadece senin bakışın değil, yaşıyor olmam da soruyor. Hem de senin yorulmaz, ısrarlı gözlerinden beter soruyor. Esas mesele, bu yağmur dinmese tamam.
Sen biliyor musun, yağmur yağdığı zaman insan kendinin yalnız olmadığını hissediyor. Köy, şehir, sokaklar, insanlar, bütün bir dünya kendinin yalnız olmadığını seziyor. Yağmur yağdığı zaman o tek, gerçek dostunu görmüş, onunla buluşmuş gibi olursun. Dünya tüm varlığıyla değişir. Sağanak geldiği zaman köyünü ya da şehrini, sokağınızı izledin mi hiç? O değişmez benzerliğin kirinden, tozundan temizlenip tamamen farklı bir şekle giriyordur, tıpkı başka bir gezegen, alem, dünya gibi. Çocuklar dışarda yağmurun altında zıp zıp zıplıyordur, onlarla birlikte büyüklerin de hiç büyümeyen gönlü çocukların yanında, zevkle, başını bahar yağmurunda ıslatıyordur. Fakat bunu çocuklar bilmez.
Yaşlansan bulut kalınlaşıp, gökyüzü kararmaya başlasa, nabzın değişip, başının ağrısı güçlenip,canına yer bulamamaya başlarsın. Sonra birden yağmur gelir de, bütün ağrıların kökünden kesilir. Sen yeniden dünyaya gelmiş gibi olursun. Dünya da yağmur yağdığı zaman yeniden dünyaya geliyor. Yağmur damlaları büyük bir enstrümanın arştan yeryüzüne çekilen telleri. O tellerin her birinden bin türlü avaz çıkıyor. Alem arş ile yeryüzü arasında çekilen tellerde ancak alemlere sığabilecek sazını çalıyor. Sen onun bin telinden birinin, bin avazından birini işittiğin zaman, yüreğin göğüs kafesine sığmıyor, kendin bu dünyaya sığmıyorsun. Gök gürlüyor, gökyüzü yarılmış gibi, acaba bu avaz gökkubbeye sığmıyor mu?!
Düşünsene cancağızım, bu yağmur benim dedemin, dedemin dedesinin, ondan da ötedeki ecdadımın üstüne de yağmıştır. Onlar da bu yağmur ile ilk kez buluştukları anı hatırlayamıyorlardır. Niçin? Biliyor musun niçin? Niçin demen için? Niçin dedikten sonra da dünyanın yalnız olmadığını hissetmen için. Hissettikten sonra da, sanki, o yağmura katılmak istiyor gibi, gözünden bir damlanın akması için.
Şimdi bildin mi benin ne diye yaşayıp durduğumu? Senin niçin demen için. Sen ne diye de, cevabını bulursun. Onu yağmurun avazı söyler sana.
Yağmur yağıyor...

Yorumlar

Popüler Yayınlar