Ağır Aksak Gidiyor Dünya 10





İlyas Amangeldi
Türkçesi: Hüdayi Can

(Önceki bölüm)

...Ölenler yerle birlikte onun altında dönerler durmadan, diriler üstünde. Bundan on asır önce yine böyle dönmekte idiler şüphesiz, bu arada kıyamet kopmazsa on asır sonra da aynı şekilde döneceklerdir, tıpkı bugünkü gibi.


Sonra birden o, yine Kemalettin, Mahmut ve diğerleriyle beraber dönmeye başladı. Daha sonra onların her biri kocaman zerdali çiçeğinin  bir yaprağına dönüştüler. Aşağıdan dedeleri "Bu yaptığınızdan oyun olmaz. İnin aşağı." diye bağırıyordu.
Samet:
"Ata sen bize kızma, üçümüze de icazet ver burada kalalım..."
Atası Samet'e ayıltıcı ilaç koklattı. O kendine geldi. Bez parçasındaki kanı gördü.
"Atacığım yine burnum mu kanıyor?" diye sordu.
"Şimdi onu kanamayacak hale getiririm. Fakat sen acısına katlanmalısın. Kör asasını bir defa kaptırır. Geçen sefer olduğu gibi kanını akıtmayız."
İbni Şefik, Samet'i çalışma odasına getirdi. Küçük bir çubuğun ucuna pamuk sardı. Pamuğu bir ilaca batırdı ve Samet'in kanayan burnuna tıkadı. Samet'in burnunun içinde ateş yanıyordu sanki. Dedelerinin tembih ettiği gibi Kemalettin ile Mahmut Samet'in elini ayağını sıkı sıkı tutuyorlardı. Burnundaki acıya dayanamayan Samet "Vay!" diye çığlık attı. O çığlığı ile de geniş bir aydınlığın içinde buldu kendini. Oraları o kadar aydınlık ve duruydu ki aşağılarda hafifçe görünen yer küresinin üstünde büyük bir yangın çıkmış gibi kalkan duman yer küresini kaplamıştı ve sadece siluetinin görünmesine izin veriyordu. Buradaki her şey aydınlıktan yaratılmış gibiydi. Havada, çevrede uçuşan zerdali çiçekleri inci gibiydi. Ta orada iyice olgunlaşmış kızıl bir elma uçuyor. O o kadar aydınlık ki, içindeki çekirdekleri görünüyor. Tomurcuklarının içinde görünen yaprakları tek tek sayabilirsin. Onların arasında gök kuşağından yaratılmış gibi görünen yuvarlak tabaklar uçmaktaydı. Ama gök kuşağından farklı olarak onlarda kara renk de vardı. Onların bazısının kenarı gedikti, bazısında yarılan yerler vardı, bazısının ışığı zayıftı, bazısı da parıl parıl parlıyordu. Samet onları eline alıp incelemek istedi. Ama eli o cisimlerin arasından geçti gitti. Bir şey yakalayamadı. Bunlar da ne acaba diye düşününce beynindeki düşüncelerin hareketini görüyorlarmış gibi onlardan cevap geldi.
"Biz asırların ruhuyuz. Biz eleğimsağmadan değil senden, ondan, sizden yaratılıyoruz. Sen kendine bak."
Samet kendine baktı. Hızla çarpan kalbi dışarıdan görünüyordu. İçi pislikli midesi de var. Kara ciğeri, ak ciğerleri, damarlarından kanın akışına kadar hepsi, hepsi görünüyordu. O gövdeyi ikiye bölen sırlı perdeye dokundu, onu okşamayı denedi. Eliyle yokladı. Onun hiçbir yerinde delik ya da yırtık bulamadı. Samet artık çevresinde uçuşan çiçeklere de meyvelere de dikkat etmiyordu. Kendisinden başka herhangi bir şeyle ilgisi yoktu.
"Ata, sen beni işitiyor musun? Sen neredesin?" diye sordu.
Atası:
"Ben buradayım, yanındayım, ne söyleyecektin?"
Samet atasını görmedi.
"Ben seni görmüyorum atam. Sen beni görüyor musun?"
"Görüyorum oğlum, görüyorum."
"Atam işte şu perdede sır var. Görüyor musun şunu? O bizim nefsimize, karnımıza ait pisliklerin; kalbimizin, beynimizin, niyetimizin paklığına karışmasını engelleyen perde olmalı. İnsanın karnı büyüyüp nefsi güçlendikçe bu perdeye ağırlık düşüyor. O hem uzayıp genişliyor, hem inceliyor. Yapması gereken işi tam olarak yapamaz oluyor. İlk baştaki pak niyetleri bozulmaya başlıyor. Ben bu sırlı perdede açılıp kapanan bir ağız vardır sanıyordum. O öyle değilmiş. İyi insanlarda o, tıpkı bileklerindeki damarlar gibi sağlam, kuvvetli, kalın olmalı. Bazı insanlarda ise o kulak zarı gibi yufkalaşıp gitmiş işte. Onu aşağıdan nefis bastırıp bastırıp inceltiyor sanırım. Onu sağlamlaştırıp, kuvvetlendiren de kalpten giden temiz kanımız, duru fikirlerimiz olmalı. Biz bu sırlı perdeyi daha fazla öğreniriz. Bana bunu asırların ruhu ilham etti atam."
Samet'in yalnızca son sözü çevresinde duran İbni Şefik'e, Kemalettin'e, Mahmut'a açık işitildi. Onlar bundan ne anlayacaklarını bilemediler. Atalığı Samet'i alnından öptü. Samet'e olan sıcak sevgisi boğazına tıkanan İbni Şefik belki sadece alnından öpmekle de yetinmeyecekti. Ama boğazına tıkanan o şefkat, sevgi duygularını nasıl geri çevireceğini, nasıl yatıştıracağını bilemedi ve şimdi sadece Samet'in saçlarını okşayıp alnından öpmekle yetindi. Samet, atalığının bu hareketi onu tam manasıyla dinleyip anladığı için yaptığını zannetti. Böylelikle Samet'in aklı yerine geldi, eski dünyasına döndü.
Samet bu kez uzun süre yatmadı. Akşama kalmadan ayağa kalktı. Fakat başında berbat bir ağırlık hissediyordu. Gözünün önünden asırların ruhu geçip gidiyordu. Onlar durmadan dönüp duruyorlardı. Bu muhteşem bir güzellikti. Ama fazla seyredemiyorsun işte, adamın başı dönüyor.
Samet büyük bir sır veriyormuş gibi Kemalettin'i bir kenara çekip "asırların ruhları"nı gördüğünü söyledi. Kemalettin "O nasıl oluyor?" diye şaşırdı. Samet onların şekillerini anlatmaya çalışıyordu. O sözünü bitirmeden Kemalettin gülüp:
"Birader, dedem senin burnunu güçlü bir ilaçla yaktı. İlacın tesiriyle gözünün önünde halkalar oluşuyor. Korkma düzelir. Gel ikimiz şerbet içelim, dedi ve şerbet getirmeye gitti."
Samet'e halkalardan ses işitildi:
"Sen bizi kimseye anlatmaya çalışma. Sana inanmazlar. Biz şimdi senin gözünden kayboluruz."
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Ne soracaksan çabuk sor."
"Siz niçin türlü türlüsünüz? Biriniz biraz sönük, biriniz parıl parıl parlıyorsunuz. Kiminiz gedik, kiminizde yarıklar, çatlaklar var."
"Bizim renklerimiz, ölçülerimiz, hızımız, gittiğimiz yol birbirine benzer. Her asrın ruhu kendisinde yaşayıp giden adamlardan yapılır. Sana gedik görünen yerlerimizin rengi yoktur. Onlar manasız, ömrünü boş geçiren adamlardır. Yarıklar, çatlaklar insanların anlaşmazlıklarıdır. Babalarından razı olmayan oğulların, oğullarını beğenmeyen babaların açtığı yaralardır. Parıl parıl parlayanlar bambaşka bir renkte yaşayan, hayatının değerini bilen, onun ne demek olduğunu anlayan adamlardır. Soluklarımız tam tersine ilimde, bilimde, ahlakta, geri kalan, yeterli şartları bulamadığı için bücür kalan ahmaklardır. Nefsinin peşine takılan, siyasi diye, iktisadi diye tartışmalarla ayrılıklarla ömrünü harcayıp insanlık değerini aşağı düşüren adamlardır..."
Asırların ruhları yitip gitti. Yüzünü kaldırmadan şerbetini içen Samet elindeki kasenin boşaldığını gördü. Kemalettin ona "Uyudun mu?" diye sorunca uyanıklıktan uykuya dönüp gitmiş gibi oldu. Kemalettin koltuğuna girip döşeğine geçirdi. Samet tatlı uykuya battı. Tan yeri ağaracakken asırların ruhları geldi, onu alıp gitti. Samet o halkadan o halkaya, o asırdan öteki asra atlayıp zıplayarak oynadı. Onlar Samet'i o kadar yükseğe atıyorlardı ki, uçmakta olan kuşların yanına ulaşıyordu. Sonra ondan da yükseğe çıkıyor, aşağıdaki yeryüzü ona güzel bir yüzüğün taşı gibi küçücük görünüyordu. Kendisinin ağırlığını kaybedip böyle kayıp gidişine hayret ediyor. Onun üstünde atladığı asırların gittikçe yüzü solmaya, çatlakları çoğalmaya başladı. Samet durmak istedi. Çünkü şimdi basacağı asırda çatlaklar o kadar çoktu ki onun bir tüy gibi kayıp duran gövdesini bile taşımayacak gibi görünüyordu. Samet o asırdaki çatlaklara bakıp kendini mahzun hissetti. Eğilip çatlakları eliyle silip onarmak istedi. Ama tabağın yüzü kuru olduğu için çatlaklar bitişmiyordu. Samet aceleyle eline tükürdü. Ama bunun da faydası olmadı. Belki gönlüne öyle gelmiştir, çatlaklar daha da büyüyordu o çabaladıkça. Türlü türlü renkleri üstünde raks eden asır tabağının çatlakları yüzünden gözünün önünde parçalanıp gideceğini gören Samet acele etti. Ağlamaya başladı. Gözünün yaşıyla çatlakları sıvamak istedi. Ama gözyaşıyla kardığı çamur, kısa sürede kuruyordu ve Samet onu çatlaklara sıvamaya vakit bulamıyordu. Kendisini beceriksiz gibi hissediyordu. Birden tabağa alnından bir damla ter aktı. Terin damladığı yer bitişti, sanki zımparalanmış gibi pütürsüz bir hale döndü. Samet ter saçması gerektiğini anladı. O tabağın üstünde ellerini arının kanatları gibi çırpıp uçarcasına, kan ter içinde çalıştı. Bu sefer yaptığının faydasını görüyordu. Tabağın çatlakları bitişip, renkleri parıldıyor, yavaş yavaş yüzü aydınlanıyordu. Bir yerden ezan sesi geldi. Samet sırılsıklam ter içinde uyandı.

(Devam edecek.)

Yorumlar

Popüler Yayınlar