GÖÇÜLEN YURT

Ahmet Halmırat
Çeviren: Hüdayi Can

Duşak'tan çıkıp, Mene-Çeçe'ye doğru gittiğinizde, dağ eteğindeki bozkırın geniş düzlüklerinde çeşit çeşit karartılar seraba döner, seraplar da uzaya uzaya erir gider. Bu engin bozkırlar insanı gönül genişliğine davet eder. Sen de bu şekilde bu geçici dünyada geniş olmanın ne kadar gerekli olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlarsın. Çünkü genişliğe her şey sığar, genişlikte her şeye yer bulunur, genişliğin o kadar güzel olması işte bundandır. Ne zaman çöle ya da bozkıra çıksam gönlüm bu düzlüklere serap olur yazılır, yayılır gider.
Bu yollardan birçok kez geçtikten sonra idrak ettiğim bu hakikat hep kalbimde kalsın diye hayal dünyamda yeni yeni delillerle onun derinliklerine iniyorum. Herşeye hemen kızan, tiril bir adamın yanında durmak ne kadar zordur, ama gönlü geniş bir adam görsen senin de gönlün açılır.
…Çoğu zaman bu bozkırın enginliklerindeki büyük kederin yanından da bir çeşit tebessümle geçip gidiyoruz, çünkü o, genişliğin içinde. O güzel genişliğin içinde…
Evet, bu düzlüklerin içinden geçen büyük yol, uzak yol kim bilir ne zamanlar bir ören yerine dönmüş büyük bir yerleşim merkezinin yanından geçiyor. Bütün yolcular onu seyrediyor. Bilen biliyor, bilmeyen de bir göz atıp “Terkedilmiş bir köy işte” diyor ve derin bir nefes alıyor. Bir zamanlar, akan deresi ve su kanallarıyla canlı bir hayat süren bu köyün adı Mahmal'dı. İsmine yakışır şekilde mahmal yani kadife gibi bir ovaya kurulmuştu Mahmal. İşte, artık viran olmuş kalmış. Sovyetler yurdunda komünizm kurucularının siyasetine göre, küçük köylerin birleştirilmesi, şehir tipli kasabalar kurulması birçok insanı doğduğu topraklardan ayrı düşürmüştü. O zamanlar birçok köy boşaldı kaldı. Bu da onların biriydi. O zamanlar Mahmal'dan ahaliyi göç ettirmek için su kıtlığını da bahane etmişlerdi.
Gençlik yıllarını bu köyde geçirmiş bazı ihtiyarlarla sohbet ettiğin zaman “Bizim anlattıklarımız sizin için masal gibidir.” derler ve Mahmal'da geçen hatıraları arasında kaybolur giderler. Onlar için bu köyün bugün tatlı bir anıya dönmüş olan iyi günü de kötü günü de kadife gibidir, elbette.
Bir ihtiyardan dinlediğim hatıra var ki ne zaman bu terkedilmiş köyün yanından geçmem gerekse mutlaka hatırlarım. O şöyle anlatmıştı:
“Biz Tecen'in büyükçe köylerinden birine göçtük. Aradan iki üç yıl geçmişti. Ben eskiden de köyün davarını güderdim. Göçtüğümüz yerde yine aynı işi yapmaya başladım. Bir keresinde sürünün yüzünü güneye, dağa doğru çevirdim. Gün boyu davarın peşine düşüp, yavaş yavaş eskiden mal güttüğüm meralara yaklaştım. Sanki tüylerim ürperdi, dizlerimin bağı gevşedi. O gün orada geceleyeyim, dedim. Koyunları bir kuytu yere alıp yattım. Nasıl olduysa, farkına varamamışım, bilemedim. Sabah kalkıp bir baktım, koyunlar yok... Ne köpeklerim var, ne eşeğim. Böyle sessiz sedasız nasıl gittiler, nereye gittiler acaba? Takip ettim, iki üç saat yol yürüyüp göçtüğümüz eski köyümüze geldim. Toplama sürü değil mi, herkesin davarı bölünüp sürüden ayrılmış, kendi sahibinin avlusuna, kendi ağılına varmış… Benim kendi mallarım, eşeğim, köpeklerim de avlumuzda…
Sonra malları bir araya toplamak için avlulardan çıkarmam gerektiğinde köyümüzün insanlarını elime sopa alıp evlerinden kovuyor gibi oldum, yüreğim parçalandı... Köyden taşınırken ağlamamıştım, o gün ise...”
...Ben Haveran bozkırının enginliklerini seyrediyorum. Dağlara doğru uzayıp giden vadi, kurumuş çay, bölük bölük güvercinler, yayan yapıldak türbe ziyaretine giden yalnız bir yolcu, göçülen köy... Bunların hepsi güzel görünüyor engin bozkırda.
Genişlikte her şey kendine yer buluyor. Genişlikte her şey güzel...

Yorumlar

Popüler Yayınlar