Susadıysan, su içmelisin / Orazmırat Mıradov
Susadıysan, su içmelisin.
Orazmırat Mıradov
Çeviren: Hüdayi Can
Yaşlı yazar, gazetelerde “özlü sözler” başlığı altında basılan cümlelerden bahsediyordu. Bir yerde şakaya vurup, eleştiri törpüsünü sürtmeye başladı: “Aslında onların bir kısmı ‘Susadıysan, su içmelisin,’ gibi şeylerden ibaret.” Onun bu sözlerini bir çeşit şaka olarak anladığım için gülümsemekle yetindim o an. Çünkü benim bildiğim gazetelerde böyle şeyler basılmıyordu. Ama sonra, dediği gibi olsa bile bunun hiç de küçümsenmemesi gerektiğini düşündüm
Yaşlı yazar, gazetelerde “özlü sözler” başlığı altında basılan cümlelerden bahsediyordu. Bir yerde şakaya vurup, eleştiri törpüsünü sürtmeye başladı: “Aslında onların bir kısmı ‘Susadıysan, su içmelisin,’ gibi şeylerden ibaret.” Onun bu sözlerini bir çeşit şaka olarak anladığım için gülümsemekle yetindim o an. Çünkü benim bildiğim gazetelerde böyle şeyler basılmıyordu. Ama sonra, dediği gibi olsa bile bunun hiç de küçümsenmemesi gerektiğini düşündüm
O konuşurken gülümsememin nedeni ihtiyarın kinayeli sözleriyle ilgili değildi. Okuduğum bir meseldeki ejderha aklıma gelmişti. O hayvancık yalnız masallarda olur deseler de bir zamanlar okuduğum kısa hikâye ile hafızamda yer edinip, orada mesken tutmuş, destancıların dediği gibi, “bir mucize ile bina olup” kalmıştı. Aklıma kazınan o meselin ben şimdiye kadar bir zararını görmedim. Aslında onu bir cümleyle özetlemek gerekse, “Su içmek istiyorsan ejderhayı kaldırma!” ya da “Susadıysan, su içmelisin,” denebilirdi. Ama izin verirseniz onu size olduğu gibi aktarmak istiyorum. Uzunluğu buraya kadar okuduğunuz sözlerden pek fazla değildir zaten.
Bir asker uçsuz bucaksız çölde yürüyormuş. Çok uzun yol sökmesi gerekmiş. Eh, atalarımız yol azabını kabir azabına benzetmiş. Bu asker de önce yolda atından ayrı düşmüş. Sonra yükü ağırlaştıkça, fazlalıklarını atmaya başlamış. Derken, silahlarını, zırhını, tolgasını bile atması gerekmiş. Elinde bir tek kılıcı kalmış. Açlıktan, susuzluktan ölecek hale gelmiş. Sefil, perişan giderken birden uzakta bir göl görünmüş gözüne. Ama gölün kenarında üç başlı bir ejderha varmış. Askerin kanı beynine sıçramış, kılıcına yapışıp, var gücüyle o canavarla savaşmaya başlamış. Bir gün bir gece vuruşmuşlar ne yenen var ne yenilen, ikinci gün de savaş sonuçsuz kalmış. Sonunda ejderhanın iki kellesi yerde yuvarlanmış. Üçüncü gün iyice güç kaybeden ejderha yere yıkılmış. Zar zor ayakta duran, elindeki kılıcı taşıyacak gücü kalmayan asker de onun yanına uzanmış.
O zaman son nefeslerini yaşayan ejderha askere sormuş:
“Asker, aslında senin amacın neydi yahu?”
“Su içecektim…”
“Eee, öylece içiversen olmuyor muydu?!”
Kıssadan hisse: Hayatını kendin zorlaştırma.
Bakkala, sokağa filan gitmek istediklerinde ben çocuklara Tanatar Amcaların Ejder adlı köpeğine yanaşmamalarını tembih ediyorum. “İtle dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmalı.” Düz yol varken, dolambaçlı yoldan gidip yorulmamalarını da söylüyorum…
Eskiden su içmek istediklerinde köy halkı dereden, gölden, kuyudan ellerinde kovaları, testileriyle su taşırlarmış. Bu konuda da işin kolayını araştıran biri böyle eziyet çekmektense gölden boru çekmeyi kafaya koymuş. Su içmek isteyen adamın çabasıyla köylüler ellerinde ağır kovalarla, testilerle su taşımaktan kurtulmuşlar. Bu olayı anlatan kocaman bir kitap okumuştum. O kitapta okuduğumu, işi kolaylaştırıp bir iki cümleyle size aktardım. Olması gereken de budur sanırım. Şairin dediği gibi “Düşüncemi tek söz ile söylerken, / Arada üç sözün gereği nedir?”
Yüz yıl kadar önce yazılmış bir kitapta şöyle diyordu: “Artık insanların koca koca eserleri okumaya vakti de yok, sabrı da yok. Okurlar 200 sayfayı aşan kitapların fazla kalın olduğunu düşünüyor.”
Bu sözlerde belirtilen sayfa sayısını şimdi 100 kat azaltıp söylesek de yanılmış olmayız. Bence, günümüzde internetten kısa kısa iletileri okumaya alışan insanların çoğuna 2 sayfalık bir yazı bile çok uzun görünüyor. Başta söz konusu ettiğimiz yazar da gazetedeki oylumlu yazılardan, dergi makalelerinden değil de bir iki cümlelik özdeyişlerden, aforizmalardan söz açmıştı. Bu bize uzun yazıları hatta yazarların bile okumaya istekli olmadığını düşündürüyor…
Burada birden kafamın üstünde bir ampul parlamış gibi oldu. Bir an durdum ve ajandama yazdığım sayfa sayısına göz gezdirdim. O-hoo… Bu yazının karalaması dört sayfayı geçmiş.
Temize çeksem, iki sayfaya yaklaşır. Sonra kendimle çelişmeyeyim deyip, lafı orta yerinde kesmiş gibi olsam da bu yazıya burada nokta koyayım dedim. Kalanını da başka sefere konuşuruz artık.
Not: Bir cümle daha fazlalık etmez sanırım (bu paragraf yazıları sonundan okumaya başlayanlar için, sabredip, buraya kadar okuyanlara gelince aşağıdaki sözleri bundan sonra okumaya niyetlenenlere tavsiye edebilirler), eğer bu yazıyı uzun görürseniz, yukarda geçen asker ile ejderha hakkındaki meseli okumanız yeterlidir. Onun nerede olduğu bir bakışta anlaşılır. Onu da uzun görürseniz, sadece başlığı okumanız da yeterlidir: “Susadıysan, su içmelisin.”
“Nesil” gazetesi, 25 Ağustos 2020
Bir asker uçsuz bucaksız çölde yürüyormuş. Çok uzun yol sökmesi gerekmiş. Eh, atalarımız yol azabını kabir azabına benzetmiş. Bu asker de önce yolda atından ayrı düşmüş. Sonra yükü ağırlaştıkça, fazlalıklarını atmaya başlamış. Derken, silahlarını, zırhını, tolgasını bile atması gerekmiş. Elinde bir tek kılıcı kalmış. Açlıktan, susuzluktan ölecek hale gelmiş. Sefil, perişan giderken birden uzakta bir göl görünmüş gözüne. Ama gölün kenarında üç başlı bir ejderha varmış. Askerin kanı beynine sıçramış, kılıcına yapışıp, var gücüyle o canavarla savaşmaya başlamış. Bir gün bir gece vuruşmuşlar ne yenen var ne yenilen, ikinci gün de savaş sonuçsuz kalmış. Sonunda ejderhanın iki kellesi yerde yuvarlanmış. Üçüncü gün iyice güç kaybeden ejderha yere yıkılmış. Zar zor ayakta duran, elindeki kılıcı taşıyacak gücü kalmayan asker de onun yanına uzanmış.
O zaman son nefeslerini yaşayan ejderha askere sormuş:
“Asker, aslında senin amacın neydi yahu?”
“Su içecektim…”
“Eee, öylece içiversen olmuyor muydu?!”
Kıssadan hisse: Hayatını kendin zorlaştırma.
Bakkala, sokağa filan gitmek istediklerinde ben çocuklara Tanatar Amcaların Ejder adlı köpeğine yanaşmamalarını tembih ediyorum. “İtle dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmalı.” Düz yol varken, dolambaçlı yoldan gidip yorulmamalarını da söylüyorum…
Eskiden su içmek istediklerinde köy halkı dereden, gölden, kuyudan ellerinde kovaları, testileriyle su taşırlarmış. Bu konuda da işin kolayını araştıran biri böyle eziyet çekmektense gölden boru çekmeyi kafaya koymuş. Su içmek isteyen adamın çabasıyla köylüler ellerinde ağır kovalarla, testilerle su taşımaktan kurtulmuşlar. Bu olayı anlatan kocaman bir kitap okumuştum. O kitapta okuduğumu, işi kolaylaştırıp bir iki cümleyle size aktardım. Olması gereken de budur sanırım. Şairin dediği gibi “Düşüncemi tek söz ile söylerken, / Arada üç sözün gereği nedir?”
Yüz yıl kadar önce yazılmış bir kitapta şöyle diyordu: “Artık insanların koca koca eserleri okumaya vakti de yok, sabrı da yok. Okurlar 200 sayfayı aşan kitapların fazla kalın olduğunu düşünüyor.”
Bu sözlerde belirtilen sayfa sayısını şimdi 100 kat azaltıp söylesek de yanılmış olmayız. Bence, günümüzde internetten kısa kısa iletileri okumaya alışan insanların çoğuna 2 sayfalık bir yazı bile çok uzun görünüyor. Başta söz konusu ettiğimiz yazar da gazetedeki oylumlu yazılardan, dergi makalelerinden değil de bir iki cümlelik özdeyişlerden, aforizmalardan söz açmıştı. Bu bize uzun yazıları hatta yazarların bile okumaya istekli olmadığını düşündürüyor…
Burada birden kafamın üstünde bir ampul parlamış gibi oldu. Bir an durdum ve ajandama yazdığım sayfa sayısına göz gezdirdim. O-hoo… Bu yazının karalaması dört sayfayı geçmiş.
Temize çeksem, iki sayfaya yaklaşır. Sonra kendimle çelişmeyeyim deyip, lafı orta yerinde kesmiş gibi olsam da bu yazıya burada nokta koyayım dedim. Kalanını da başka sefere konuşuruz artık.
Not: Bir cümle daha fazlalık etmez sanırım (bu paragraf yazıları sonundan okumaya başlayanlar için, sabredip, buraya kadar okuyanlara gelince aşağıdaki sözleri bundan sonra okumaya niyetlenenlere tavsiye edebilirler), eğer bu yazıyı uzun görürseniz, yukarda geçen asker ile ejderha hakkındaki meseli okumanız yeterlidir. Onun nerede olduğu bir bakışta anlaşılır. Onu da uzun görürseniz, sadece başlığı okumanız da yeterlidir: “Susadıysan, su içmelisin.”
“Nesil” gazetesi, 25 Ağustos 2020
Yorumlar
Yorum Gönder