Yeni Kitap / Erkekler Nasıl Ölür?

 


Geçen asrın sonlarında Türkmence öğrenmeye başlarken önce ilkokul ders kitaplarından başlamış sonra destanlara geçmiştim. Sanırım ilk okuduğum kitaplardan biri "Göroglı" destanıydı. Sonra halk destanları, Andalip'in destanları derken sıra çağdaş edebiyata gelmişti.
Önce rastgele önüme çıkan metinleri okumaya başladım, sonra bazı edebiyat öğretmeni arkadaşlarla, görüştüğüm şair ve yazarlarla on kadar öykücü belirledik, öncelikle onların kitaplarını okumalıydım. İşte o ilk listemdeki yazarlardan biri de Hudayberdi Hallı idi. Pazarlardaki kitap sergilerinde bulduğum bir veya iki kitabını o zaman okumuştum. 
Çeyrek asır sonra tanışmak ve birlikte çalışmak da nasip oldu. Önce sosyal medyadan tanıştık, sonra mektuplaştık, derken öykülerini çevirmeye başladım. Bir yıl sonra bu öyküler kitaplaştı ve okurla buluştu. Tekrar okurken, çevirirken yavaş yavaş hatırlıyordum kahramanları. Sanki eski bir tanıdıkla tekrar bir araya gelmiş gibi oluyordum.
Mesela "Ahbap" ismiyle çevirdiğimiz öykünün kahramanları... "Ol biziň şepemiz" o olmadan olmaz. Sonra papuçlu öyküdeki çağdaş Ayaz Han. Bu çiğ çağın kısır döngüsüne kapılan hayalperest çocuk. 
Sanırım o zaman konuştuğum Türkmen edebiyatçılar en çok bu kitaba "Bez Bebek" adıyla aldığımız "Gurcak" öyküsünü önemsiyordu, benimse o zaman en sevdiğim kahramanlar "Ulı Gızlar, Govı Gızlar" öyküsünün çocuk anlatıcısı ve köyü bırakıp bir bir giden ablalarıydı.
Aslında bu kitap hakkında daha uzun yazmak için bu tanıtım yazısını erteliyordum epeydir. Ama en iyi iyinin düşmanıymış, derler. İyi bir yana; normalin, sıradanın önünde aşılmaz settir bence. O yazıyı başka zamana bırakıp şimdilik bu blog yazısını kitabın arka kapağındaki satırlarla tamamlamak istiyorum.

"Hudayberdi Hallı’nın hikâyelerini okurken çarpık bir sistemin dar kalıplarında yaşayan küçük insanların küçük dünyalarına odaklanırız. Bazen pamuk tarlasında çalışan genç kızların bir çocuk gözünden seyrettiğimiz dünyası olur bu, bazen toplumun dışına itilmiş bir bağımlının bir türlü çıkamadığı kısır döngü olur. Kahramanların kimi sistemin zayıf noktalarını keşfedip ustaca yükseldiği hâlde mutsuzdur, kimi dönen çarklar arasında tutunamadığı, dolap çevirmeyi istese bile başaramadığı için… Okulda büyük anlatılar ve hayallerle yetiştirilen gencin bir gün okuyup büyük adam olunca bakıp ibret alacağı bir eski ayakkabısı olmayacaktır hiç. Dünyanın en ileri devletlerinden birinde yaşamaktan ona düşen zenginlik payı güzel dikişli siyah bir deri ayakkabıdır en fazla ama o da ayağını sıktığı için uzun süre giymesi mümkün değildir. Burada insanın aklına şu soru geliyor, aslında ayağı sıkan şey neydi; dar gelen ayakkabı mı, bir türlü gerçekleşmeyen hayaller mi, yoksa insanları belli kalıplara sıkıştırmaya çalışan sistem mi?"

Hudayberdi Hallı'ya uzun ve verimli bir ömür diliyorum. Anotolia Kitap'a da bu değerli öyküleri okurla buluşturduğu için teşekkür ediyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar